top of page

Küresel Arenada Bir Samuray: Ümit Subaşı

Almanya’dan Rusya’ya Latin Amerika’dan Asya-Pasifik’e uzanan profesyonel deneyimiyle dev şirketlerin en üst pozisyonlarında yöneticilik yapan Ümit Subaşı kendisini bir samuray olarak tanımlıyor. Subaşı, halen yaşadığı Avustralya’da gönüllü itfaiyecilikten karateye, motosiklet tutkusundan Global Turks oluşumuna kadar pek çok farklı alanda aktif rol oynuyor.

Almanya’dan Rusya’ya Latin Amerika’dan Asya-Pasifik’e uzanan profesyonel deneyimiyle dev şirketlerin en üst pozisyonlarında yöneticilik yapan Ümit Subaşı kendisini bir samuray olarak tanımlıyor. Subaşı, halen yaşadığı Avustralya’da gönüllü itfaiyecilikten karateye, motosiklet tutkusundan Global Turks oluşumuna kadar pek çok farklı alandDünya çapında başarılı kariyerlere imza atan Türk profesyoneller, sadece bireysel başarılarıyla değil, aynı zamanda küresel iş dünyasındaki etkileriyle de dikkat çekiyor. Bu röportajda, uluslararası iş dünyasında uzun yıllara dayanan tecrübesiyle fark yaratan Ümit Subaşı’nın yaşamına ve kariyer yolculuğuna yakından bakıyoruz. Kendi ifadesiyle bir "samuray" olarak, sadece iş dünyasında değil, hayatın farklı alanlarında da mücadele etmeyi ve hizmet etmeyi ilke edinmiş bir isim Subaşı.


İstanbul Moda’da başlayan yaşam yolculuğu, İsviçre’de geçen ilk gençlik yıllarıyla şekillenen Subaşı, erken yaşta iş hayatına atılarak disiplin ve sorumluluk duygusunu kazandı. Profesyonel rehberlikle başlayan kariyerine, global markalarda üst düzey yöneticilik yaparak devam etti. Almanya’dan Rusya’ya, Latin Amerika’dan Asya-Pasifik’e uzanan profesyonel deneyimi, ona farklı kültürleri anlamak ve yönetmek konusunda eşsiz bir bakış açısı kazandırdı. Bugün Avustralya’da yaşayan Subaşı, iş dünyasındaki başarılarının yanı sıra, genç profesyonellere mentorluk yaparak ve Global Turks oluşumu içinde aktif rol alarak Türklerin uluslararası arenadaki gücünü artırmayı hedefliyor.


Bu söyleşide, Ümit Subaşı’nın hayatındaki dönüm noktalarını, farklı coğrafyalarda edindiği deneyimleri ve global bir profesyonel olarak geliştirdiği liderlik anlayışını konuştuk. Aynı zamanda, onun kişisel gelişimine katkı sağlayan tutkularını, spor ve macera dolu yaşamını, gönüllü çalışmalarını ve kendini tanımlama biçimini de keşfetme fırsatı bulduk. İşte, bir samurayın disiplin, sadakat ve sürekli gelişim üzerine kurulu hayat hikayesi…


Sizi tanıyabilir miyiz? Hayatınız nerede başladı, nasıl şekillendi?

İstanbul Moda’da doğdum, çocukluğum orada geçti. Ortaokulu İsviçre’de okudum. Annem ve babam ayrıydı, babam İsviçre’deydi, onun yanında kaldım. 15 yaşıma kadar İsviçre’de yaşadım. Daha sonra İstanbul’a dönerek Avusturya Lisesi’ni bitirdim. Dolayısıyla eğitimim Almanca ağırlıklı oldu. Lisenin son iki senesinde transfer işine başlamıştım. Gündüz okula giderdim, gece havaalanına giderek grupları karşılardım. Otobüs içinde tur satıp gecenin ilerleyen saatlerinde yatıp sabah tekrar okula giderdim. Sonrasında profesyonel tercüman rehber oldum. O zamanlar Türkiye’de rehberlik ciddi bir meslekti. Turizm Bakanlığı’nın bir yıllık eğitim programına katıldım ve sınavlara girerek kokart aldım. Yaklaşık 4-5 yıl Almanca lisanda profesyonel rehberlik yaptım.


GENÇ YAŞTA GELEN BAŞARI


İlk işiniz rehberlikti yani…

Hayır, aslında ilk işim İsviçre’de alışveriş arabalarını toplamaktı. 14 yaşındaydım, bir süpermarkette işe başladım. O zaman saatlik ücret 7 İsviçre frangıydı, aylık 300-400 frank kazandığım oluyordu. Bu iş, erken yaşlarda sorumluluk bilincimi geliştirdi.


Rehberlik sürecinde edindiğiniz en büyük kazanım ne oldu?

Olaylara geniş bakış açısıyla bakmayı öğrendim. İnsanların farklı kültürlerini, psikolojilerini tanıma şansım oldu. Maddi bağımsızlık sağlamam da büyük bir avantajdı. O dönemde rehberler iyi para kazanıyordu. Rehberlikten edindiğim tecrübeyle üniversiteden mezun olduktan sonra bir seyahat acentesi kurduk. 22 yaşında kendi işimin sahibi oldum.


Bundan sonraki kariyeriniz nasıl şekillendi?

1993 yılında SC Johnson’da çalışmaya başladım. ABD’nin en köklü aile şirketlerinden biriydi. Ev temizlik ürünleri, sinek ilaçları, hava tazeleyiciler gibi ürünleri vardı. Türkiye’de 18 yıl boyunca farklı pozisyonlarda çalıştım. 1997’de ilk kez yurtdışına atandım, İtalya’ya gittim. Burada Avrupa çapında bir kategorinin başına getirildim. 2000 yılında Romanya Genel Müdürü oldum, 4 yıl burada kaldım ve şirketi büyütüp kârlılığa geçirdik. Ardından 2004’te Moskova’ya taşındım ve eski Sovyetler Birliği ülkelerinin yönetimini üstlendim. Rusya’da 4 yıl boyunca şirketi yeniden yapılandırdık.


RUSLARA HAKA DANSI ÖĞRETTİ


Rusya’da çalışmak zor muydu?

Çok zordu. Kültürel olarak oldukça farklılar. İlk başta soğuk ve mesafeli görünüyorlar ama güvenlerini kazandığınızda çok yakın ilişkiler kurabilirsiniz. Orada iş kültürünü değiştirmek için büyük mücadele verdim. Onların milli duygularına hitap ederek bir bağlılık kültürü oluşturdum. Hatta motivasyonlarını artırmak için onlara Haka dansını öğrettim.


Haka dansı mı?


Haka, savaşçı ruhunu ortaya çıkaran bir motivasyon dansı. İlk başta bana deli gözüyle baktılar ama yapmaya başladığımızda şirketin içinde harika bir takım ruhu oluştu. Hatta Yeni Zelanda’dan eğitmenler getirerek onları da işin içine kattık. Sonuçlar mükemmel oldu. Aradan o kadar sene geçmesine rağmen o ekipten benle temasta kalan çok insan var. Ruslara hakayı öğretince ‘Tamam, bu adam kesin deli ama bu işi çok iyi yapıyor’ diyerek şirketin en problemli yerini, Almanya’yı önerdiler bana. Almanya, perakende sektörünün en zor olduğu ülkelerden biri. 45 yıl boyunca Johnson Wax’ta genel müdürler sürekli değişmişti. Gidip şirketi düzeltmem istendi.


Almanya’nın en büyük problemlerinden biri rekabetin aşırı yüksek olmasıydı. Ancak Alman ekibine yeniden güven kazandırarak işleri toparladık. 2 sene içerisinde şirketi bambaşka bir platforma oturttuk. Çok güzel sonuçlar üretilmeye başladı. Siz sormadan söyleyeyim, Almanlara da hakayı öğrettim. Orada üç yıl kaldıktan sonra Nivea’nın global yönetimine geçtim. O zamanlar 20 milyar euro'luk kapitali vardı. Bana orada dünya çapında bütün emerging marketlerin sorumluluğunu üstelenecek bir pozisyon önerdiler. 44 yaşındayken öyle bir göreve geldim. Süper gurur verici bir şeydi. Şirketin en tepesindeki altı pozisyondan biri. O görevde iki yıl kaldım. Latin Amerika'dan Çin'e kadar bütün o coğrafya benimdi. Vaktimin yüzde 60’ı uçaklarda geçiyordu. Sabah kalkıp ‘Brezilya'da mıyım, Hindistan'da mıyım yoksa Afrika'da mıyım, neredeyim acaba?’ diye düşündüğüm çok oldu.


AVUSTRALYA'DA YÖNETİCİLİK ZOR


Peki Almanya’dan ayrılıp halen yaşadığınız Avustralya’ya ne zaman ve nasıl geldiniz?

Dev şirketlerdeki rollerin politik tansiyonu çok yüksek. Tepedeki altı kişiden biriyseniz CEO ile mutlaka kimyanın iyi uyuşması gerekiyor. Yoksa sürdürmek çok zor. Ben yeni CEO ile o kimyayı yakalayamadım ve ayrılmaya karar verdim. Sonra biraz ara verdim çünkü kendimi çok kaybetmiştim, yoğunluktan sağlığım bozulmuştu. Biraz kendimi toparladıktan sonra 2013’te Avustralya'ya geldik. Geliş o geliş. O dönem Campbell Soup Company’den teklif aldım ve Asya Pasifik bölgesinin başına geçtim. 4 yıl boyunca bu bölgede çalıştım. Daha sonra uluslararası tüm operasyonlardan sorumlu oldum. 2020’de şirketin bazı bölümleri satıldı, ben de kariyerimde farklı bir yön çizmek istedim. Biraz danışmanlık yaptım. Yönetim kurulu üyeliklerine baktım, teknolojiyi öğrendim. Yapay zeka konusunda faaliyet gösteren bir firmada yönetim kurulunda bulundum. Çok büyük Japon kökenli bir başka gıda sektöründe faaliyet gösteren firmanın Asya Pasifik grup CEO’suna uzun süre danışmanlık yaptım.


Avustralya tüm bu yoğun iş hayatından sonra farklı ve sakin bir seçenek oldu sizin için. Avustralyalılar da sıcakkanlı insanlar gibi…

Çok rahat insanlar, rahat bir kültürleri var. Ev dışındaki hayat önemli bir yer tutuyor yaşamlarında. Ülkede 25 bine yakın plaj var. Motorla tüm Avustralya kıtasını kendi başıma turladım. Profesyonel yaşamda biraz daha farklılar. Rehavet çok yüksek. Dünyanın 20-25 sene gerisinden geliyorlar. Sendikalaşma, iş güvenliği çok yüksek yani avantajları var ama tabii dezavantajları da var. İş güvencesi çok yüksek olduğu için kimsenin işini kaybetme korkusu yok. Başarı hırsı, bir başarı açlığı yok. Açıkçası burada iş kültürünü aktive etmek, hayata geçirmek ve sonuç üretmek, Rusya'da çalışmaktan çok daha zordu.


Farklı farklı ülkelere taşınırken aile hayatınız nasıl şekillendi?

İlk eşimle İtalya'da ayrıldık. Daha sonra ikinci eşimle tanıştım. Onun ilk evliliğinden bir oğlu vardı, ben onun büyüme sürecinde yanında oldum. Daha sonra kendi kızımız oldu, o da çok farklı ülkelerde büyüdü. Moskova'da doğdu, Almanya'da okudu, İstanbul'da bir dönem yaşadı ve son olarak Avustralya'da eğitimine devam ediyor. Çocuklarımın farklı kültürleri tanıması, onlar için büyük bir avantaj oldu.


1993  Avrupa Şampiyonası - Türkiye Milli Takımı
1993 Avrupa Şampiyonası - Türkiye Milli Takımı

TÜRKİYE'DE MİLLİ KARETECİYDİM AVUSTRALYA'DA YENİDEN BAŞLADIM


Sizin çok farklı tutkularınız ve ilgi alanlarınız var. Mesela karate yapıyorsunuz.

Evet, COVİD döneminde yeniden başladım karateye. İyi ki yeniden başlamışım. Karatenin karakterimin gelişiminde büyük bir etkisi oldu. 12 yaşında başladım, aralıksız olarak yıllarca devam ettim. 20 yaşımda siyah kuşağı aldım. 1987 yılında ilk kez milli oldum, İngiltere’de Türkiye Milli Takımı ile Avrupa Şampiyonası’na katıldım. Daha sonra 1993 yılında İtalya’da yeniden milli takıma girdim. Şimdilerde Avustralya milli takımında yer alıyorum ve 2026’da Antalya’da yapılacak olan Dünya Kupası’na katılma ihtimalim var. Aynı zamanda burada antrenörlük yapıyorum, genç sporcuları yetiştiriyorum. Benim için motosiklet bir tutku. Rusya'da 10 bin kilometrelik bir yolculuk yaptım, tüm Avustralya'yı motosikletle gezdim. Macera ruhu beni hep cezbetmiştir. Bunun yanı sıra 500'den fazla dalış tecrübem var. İş hayatının temposunu dengelemek için böyle hobiler edinmek çok önemli.


Gönüllü itfaiyecilik yapmaya nasıl başladınız?

Uzun zamandır aklımdaydı, Almanya’dayken başlamak istedim ama fırsat olmadı. Avustralya’ya geldiğimde, büyük bir gönüllü itfaiye organizasyonu olduğunu öğrenince hemen katıldım. Çevreye, insanlara katkıda bulunmak beni çok tatmin ediyor. CEO’luk yaparken bir de itfaiyecilik yapıyordum. Benim için süper bir ego dengesiydi. Çünkü itfaiye ekibinde çalışırken kimsenin dışarıda ne iş yaptığının hiçbir önemi yok. Orada gidiyorsunuz yerleri temizliyorsunuz, aracı yıkıyorsunuz, gelen her görevi yapıyorsunuz.2019-2020 yangın sezonu Avustralya tarihinin en büyük yangınlarından biriydi ve aktif olarak görev aldım. Bu süreçte özverili çalışanlara verilen ulusal madalyayı aldım. Halen gönüllü olarak yangın müdahale ekiplerinde yer alıyorum.


ÖZ DEĞERLERİMİZE SAHİP ÇIKMAK EN ÖNEMLİ PUSULAMIZ


Kaç dil biliyorsunuz? İtalya’da çalışırken hemen dil öğrenmeye başladınız mı mesela?

İtalyancayı çok severim. En çabuk öğrendiğim lisanlardan biridir. Üç ay içinde konuşabilir hale gelmiştim. İngilizce, İtalyanca, Almanca akıcı konuşabildiğim diller. Bunların dışında Rusya'da Rusçayı biraz öğrenme şansım oldu. İspanyolca, Japonca ve Fransızca da bildiğimi söyleyebilirim.


Kendinizi tanıtmak için hangi cümleleri kurduğunuz önemli mi? Siz nereden başlıyorsunuz mesela?

Çoğu insan hemen işle başlar. İşte ben bilmem ne şirketinde, bilmem ne yapıyorum. Ben mesela bunu iş görüşmelerinde çok sorardım eskiden. Kolay bir soru değil. Ben kendimi bir samuray olarak tanımlıyorum. Ben bir Samuray gibiyim. Samuraylar, sadece savaşçı değil aynı zamanda hizmetkar ve sadık bireylerdir. Liderliğimi her zaman hizmet etmek üzerinden kurdum. Çalıştığım organizasyonları ve içindeki insanları büyütmeyi, onların önünü açmayı amaçladım. Unvanlar geçicidir ama sizin kim olduğunuz ve kişiliğiniz kalıcıdır. Kendimiz olmak ve öz değerlerimize sahip çıkmak bizim en büyük avantajımız ve pusulamızdır. Bundan korktuğunuz zaman zaten insan kendini kaybediyor zaman içerisinde.


GLOBAL TURKS BÜYÜK BİR FIRSAT


Global Turks oluşumunun önemli bir parçasısınız. Nasıl dahil oldunuz Global Turks’e ve bu oluşum sizin için neden önemli?

1997 yılında ilk kez yurt dışı görevine atandığımda, önümde bir rol model yoktu. O dönemlerde sosyal medya gibi iletişim araçları da gelişmiş değildi. Türkiye’den uluslararası arenada başarıya ulaşmış çok az insan vardı ve onların tecrübelerinden yararlanmak mümkün değildi. O zamanlar herkesin bildiği tek isim Muhtar Kent’ti. Benim için Global Turks bu eksikliği gidermek adına büyük bir fırsat. Türkiye’den çıkıp global rollerde görev alan insanların bir araya gelerek birbirlerine destek olması, tecrübe paylaşımı yapması çok önemli.


Global Turks içinde hangi alanlarda yer alıyorsunuz?

Mentorluk benim için çok değerli bir konu. Yıllarca yöneticilik yapmış biri olarak genç profesyonellere destek olmanın önemine inanıyorum. Eğer birkaç kişiye yol gösterebilir, tecrübelerimi paylaşabilirsem bu benim için büyük bir tatmin kaynağı olur. Ayrıca Global Turks’ün C-Level Forum gibi oluşumlarında liderlik ederek, benzer pozisyonlarda çalışanların deneyim paylaşımı yapabileceği bir platform oluşturmaya katkı sağlamak istiyorum. Bunun yanında, Global Turks Academy kapsamında genç profesyonellerle birebir çalışarak onlara yön göstermek de ilgimi çeken bir alan. Eğer bu konsept doğru oturursa ve insanlar bu platformu sahiplenirse, çok güçlü bir network haline gelebiliriz. Ancak Türklerin en büyük handikaplarından biri birbirlerine çelme takmaya daha meyilli olmaları. Bizim bu mantaliteyi değiştirip birbirimize destek olmayı öğrenmemiz gerekiyor. Eğer bunu başarabilirsek, dünyada ses getiren bir oluşum yaratabiliriz.


BAŞARI AÇLIĞINIZ BÜYÜK OLMALI

Global bir Türk olmak için en önemli kriterler sizce neler?

Öncelikle kim olduğumuzu ve nereden geldiğimizi unutmamalıyız. Çalıştığımız firmalar, pozisyonlarımız ve maddi imkanlar bazen insanı yanıltabilir, bu nedenle insan olarak değerlerimize bağlı kalmak çok önemli. Bunun dışında başarı açlığı ve başarısızlık korkusu dengesini iyi kurmak gerekiyor. Başarı için açlığınızın, başarısızlık korkunuzdan daha büyük olması şart.


Uluslararası arenaya açılmak isteyen gençlere en büyük tavsiyeniz ne olur?

Öncelikle kendinize yatırım yapmalısınız. Dünyanın farklı kültürlerine uyum sağlayabilmek, farklı dilleri öğrenmek ve insan ilişkileri konusunda kendinizi geliştirmek sizi rakiplerinizin önüne geçirir. İşiniz ne olursa olsun, özünüzü kaybetmeden adapte olabilmek çok önemli. Ayrıca iş unvanının sizi tanımlamasına izin vermeyin.a aktif rol oynuyor.


bottom of page