Türk bir anne ile İtalyan bir babanın kızı olarak İtalya’da dünyaya gelen Nil Venditti, 22 yaşından bu yana dünyanın en önemli orkestralarında şeflik yapıyor. Fazıl Say’ın çağımızın en başarılı şeflerinden biri olarak nitelendirdiği Venditti ‘Kadın şef olmak zor ama genç şef olmak daha da zor’ diyor.
Henüz 6 yaşındayken çello çalarak müziğe başladı ve hemen ardından eğitimine konservatuvarla devam etti. O yaşlarda çello öğrenirken diğer enstrümanlara ve sahnenin işleyişine olan merakı hiç bitmedi. 18 yaşına geldiğinde ise hayali orkestra şefi olmaktı ve İsviçre'de şeflik eğitimi almaya başladı. Bir gün Bulgaristan'da bir yarışma sırasında aldığı telefonla hayatı değişti. Arayan, Fazıl Say idi... İlk profesyonel konserini 22 yaşındayken Fazıl Say eşliğinde Slovenya Filarmoni Orkestrası ile veren ve en genç kadın orkestra şeflerinden biri olan Nil Venditti o gün bugündür dünyanın önde gelen orkestralarında şeflik yapıyor. Öyle ki Fazıl Say onu bir müzik dehası ve çağımızın en iyi orkestra şeflerinden biri olarak gösteriyor. Nil Venditti ile hayat hikayesini, başarılarla dolu müzik kariyerini ve gelecek planlarını konuştuk.
Nil Venditti'nin yaşam öyküsü nasıl başlıyor?
Annem Ankaralı bir Türk, babam ise İtalyan. Onlar İtalya Perugia'da tanışıp evlenmişler, ben de İtalya'da doğdum, okudum, çalıştım. Ama anne tarafım Türk olduğu için her yaz Datça'ya anneanneme gider kalırdık. Dolayısıyla Türkiye'ye hep gelirdim ve Türkçeyi de bu sayede öğrendim
6 yaşında çello çalmaya başlıyorsunuz. Sizi müziğe kim yönlendirdi?
Annem, ben ve kardeşimden hayatta her şeyi denememizi istiyordu. Ata binmek, yüzmek, müzikle uğraşmak gibi... Bu yüzden enstrüman çalmayı da denedik küçük yaşta. O dönem 6 yaşındaydım, çello ile başladım ve bayıldım. Bir daha da hiç bırakmadım. 8 yaşındayken İtalya Perugia'da konservatuvarda çello çalarak müziğe adım atmış oldum. Bu süreç 18 yaşına kadar bu şekilde devam etti.
Çelloda sizi etkileyen neydi o yaşta?
O dönem beni çello ile tanıştıran hocam, küçük yaşta olduğum için elime küçük bir çello verdi. 'Otur ve çelloyu al, çocuğun gibi kucakla' dedi bana. Bu fikre bayıldım ve çok sevdim. Günlerce çello çaldım. Bu sayede müziğe de âşık olmaya başladım. Ama hep kolay olmadı bu yolculuk.16-17 yaşlarıma gelince çello çalmak zor geldi. Daha teknikleşti her şey, daha zor parçalar gelmeye başladı ve bırakmak istedim. O dönem bir arkadaşım ve hocam çok destek oldu bana. Hocam bana 'Eğer şimdi müziği bırakmazsan bir daha asla bırakmazsın' dedi ve gerçekten de öyle oldu.
Küçükken orkestra şeflerinin partisyonlarını çalardım
Ardından orkestra şefliğine geçmeniz nasıl oldu?
18 yaşıma kadar konservatuvarda çello eğitimi aldıktan sonra master yapmaya başladım. Aynı süreçte klasik müzik bestesi yapmak üzerine de eğitim aldım ve İsviçre Zürih'te şeflik eğitimine başladım. Daha 10 yaşındayken Roma'da Accademia Nazionale di Santa Cecilia Orkestrası'na girdim ve burada hep birinci çello olarak çaldım. Orada çalarken hem kendi çelloma odaklanıyordum hem de tüm orkestraya bakıp inceliyordum. Yani hep meraklı bir insandım. Hatta küçükken orkestra şeflerinin partisyonlarını çalardım. Bakıp incelerdim ve müziği daha çok anlamaya çalışırdım. Çünkü bir orkestrada çello önemli ama her enstrüman çok önemli. Çello çalarken sadece kendi bölümünde ne çaldığına bakıyorsun ve her gün aynı bölüme çalışıyorsun ama bir orkestra şefi, eserin bütününe odaklanıp tüm enstrümanlara bakıyor. Müziği gerçekten anlıyor. İşte ben buna bayılıyorum. Orkestra şefi, bir müzisyenin neden o anda o notayı çaldığını bilir. Bu gerçekten çok etkileyiciydi benim için. Dolayısıyla müziğin ve sahnenin tamamına hâkim olma isteğiyle orkestra şefliğine adım attım.
Şef olduktan sonra hangi orkestralarla çalıştınız?
Benim ilk profesyonel konserim Fazıl Say ile oldu. O dönemde Bulgaristan'da orkestra şefliği üzerine bir yarışmada bulunuyordum. Bir gün Fazıl Bey aradı beni, konserine bir orkestra şefinin gelemeyeceğini söyledi ve benim katılmamı rica etti. Daha önceden hiç tanışıklığımız da yoktu ve bu benim için gerçekten ilk en büyük ve profesyonel konser oldu. Fazıl Say gibi çok büyük bir soloyla çaldım. Hatta ardından orkestra beni çok sevdi ve Fazıl Say olmadan birkaç konser daha yaptık birlikte. Bu konserlerin ardından orkestra şefliği alanında birkaç yarışma kazandım. 22-23 yaşında başladığım bu yolculuk şimdilerde Royal Filarmoni Orkestrası, Paris Operası Orkestrası, BBC Galler Ulusal Orkestrası gibi saymakla bitiremeyeceğim büyük orkestralarla devam ediyor.
Sizin sahnede yönetmeyi en sevdiğiniz şarkı nedir?
Bu benim için biraz zor bir soru. Çünkü her şarkıyı çalışırken sanki o şarkı en güzel parça gibi geliyor sahnede. Ama en çok hangi parçada deneyimlisiniz diye sorarsanız o zaman Beethoven 7, Mendelssohn 4 derim. Ben Mozart, Haydn, Beethoven gibi sanatçıların eserlerini çok iyi biliyorum. Örneğin siz yarın bana bir klasik eser verseniz ben bakmadan herhangi birini yönetebilirim. Fazıl Say bir keresinde bana şöyle dedi, 'Nilciğim repertuarını bulduktan sonra 300 eseri bile bakmadan yönetebilirsin'. Gerçekten de öyle şu anda.
Tek kuralım aşırı eğlenmek
Orkestra şefliğini bir kadının yapması çok alışılagelmiş bir durum değil. Siz bu mesleği bir kadın olarak aynı zamanda çok genç yaşta yapıyorsunuz. Bunu başarmak nasıl bir duygu?
Evet kadın orkestra şefleri var ama oranı çok düşük. Bu meslekte erkek olmak daha normal görünüyor, kadın olmak daha zor. Ama aslında bence kadın olmaktan daha da zor olanı genç bir orkestra şefi olmak. Örneğin ben 22 yaşında orkestra şefi oldum. Yönettiğim orkestradaki kemancılar o orkestrada 30 yıldır keman çalıyorlardı. Bu çok büyük bir şey. Bu insanlara bir orkestra şefi olarak nasıl hitap edebilirim gibi bir durum oluyor. Dolayısıyla genç bir şef olmak bence daha zor. Açıkçası ben sahneye çıktığımda kendimi cinsiyetsiz hissediyorum çünkü benim için müzik cinsiyetsiz bir şey.
Sahnede sizden yaşça ve deneyim olarak büyük insanlar olunca sözünüzü dinletmek ya da disiplini sağlamak mı zor olan?
Sahnede partisyonu çok iyi bildiğim için kimse bu anlamda bir şey diyemez. O anda müziği nasıl istediğimi çok iyi biliyorum ve asla egoyla hareket etmiyorum. Ben sahnede egolu olursam ve herkesi kendime konsantre edersem o zaman herkes sahnede genç bir kadın görür. Orada önemli olan ben değilim müzik. Müziğe konsantre olmak gerekiyor. Öte yandan ben yarı Türk yarı İtalyanım. Dolayısıyla hayat deneyimim farklı. O anda müzikte bir aksan varsa ben o aksanı herkesten farklı yapabilirim. Çünkü Nil Venditti olarak bana o farklı geliyor ve bu yorumu orkestraya getiriyorum. Esere farklı bir yerden bakıyoruz birlikte, o zaman müzisyenler de bunu çok seviyor ve birlikte yeni bir şey deneyimliyoruz.
Peki sizin için orkestra şefliğinin olmazsa olmazları var mıdır?
Benim sahnede tek kuralım aşırı eğlenmek. Eğer eğlenmeyeceksek neden müzik yapıyoruz? Ne zaman orkestra eğleniyorsa o zaman işimi iyi yaptığımı düşünüyorum. Tabii ki müzik çok önemli ve profesyonel bir şey, herkesin çok iyi çalması gerekiyor. Ama eğlenceli de olması lazım. O yüzden konserlerde her şeyi bir kenara bırakıp eğlenmeye odaklanıyorum.
Farklılıkları kanımda hissediyorum
Yarı Türk yarı İtalyansınız. İki kültürden de biraz olsun beslenmiş bir sanatçı olmak mesleğinizi nasıl etkiliyor?
İtalya'da doğdum. Türkiye’de hiç okula gitmediğim için Türkçe okumayı ve yazmayı bilmiyorum. Bir gün Fazıl Say bana 'Senin annen Türk, sen de Türksün’ dedi ve öyle oldu. Türkiye’yi çok seviyorum. İnsanları, ülkeyi, yemekleri aşırı seviyorum. Çok güzel bir ülke, bayılıyorum. Bu durum tabii ki müziğimi de etkiliyor. Avrupa müziğinde her şey çok net ve iyi. Batı müziği bir kare ise Türk müziği yuvarlak diyebilirim. Türk müziğinde ritimle, sesler çok farklı. Tüm bu farklılıkları kanımda hissediyorum. Bu da benim için bir avantaj.
Batı müziğinin içine Türk müziği de katarak farklı bir harmanlama yapıyorsunuz.
Evet ve seyirci buna bayılıyor. Birkaç ay önce Japonya'da Fazıl Say'ın 5. Senfonisini yaptım. İkinci bölümde kemanlar yere konuluyor ve üzerinde çalmaya başlıyorlar. Yağmur gibi akıyor bütün orkestra. Bunlar çok güzel fikirler ve tüm bunları dünya görsün isterim.
Sahnede kendimi dev gibi hissediyorum
Orkestra şefi olarak sahneye çıkmak size nasıl hissettiriyor?
Ben sahneye çıktığım anda gerçekten her şeyi unutuyorum. Seyirciyi bile unutuyorum. O anda müzik o kadar güzel ki, ben ne kadar çok konsantre olursam kendimi o kadar iyi hissediyorum. Dev gibi hissediyorum kendimi. O kadar büyük ve zamanın ötesinde hissediyorum. Sanki hayat duruyor o anda ve her şey sadece müzik oluyor.
Geleceğe dair kendinizle ilgili ne hayal kuruyorsunuz?
Ben şu anda 29 yaşındayım ve hayalimi yaşıyorum. Çok güzel bir hayat yaşıyorum ve bu yüzden bu hayalim hiç bitmesin isterim. Her zaman konserler yapayım, müzisyenlerle müzik yapayım. Para hiçbir zaman düşünmüyorum. Çünkü müziğe aşığım. Bu durum bana gerçekten enerji veriyor.
Venditti: Fazıl Say ile bir saat konuştum müziğin kendisi oldum
Fazıl Say'la aynı sahnede olmak nasıl bir his?
Slovenya Filarmoni Orkestrası'ndaki ilk konserimde benimle konserden bir saat önce görüşmek istedi. Oraya gittiğimde bir saat boyunca sadece müzikten bahsetti. Odadan çıktığımda ben müziğin kendisi olmuştum! O gerçekten bir dahi! O konuşurken müzik içinden kıpırdıyor ve dışarı çıkıyor. Ben bu duyguyu çok seviyorum çünkü sana geliyor ve ardından sen müziğe dönüşüyorsun. Onunla çalışmak benim için büyük bir onur. Aynı zamanda çok da öğreniyorum onun yanında. Fazıl Say'ın otantik olmasını da çok seviyorum ve müziklerinden çok etkileniyorum. Ben başka büyük sololarla da çaldım ama Fazıl ile hissettiğim gibi hissetmedim hiç.
Nil Venditti Web Sitesi: https://www.nilvenditti.com/
Nil Venditti Instagram adresi: https://www.instagram.com/nilvenditti/