Bir Facebook anne grubu olarak yola çıkan ve geride bıraktığı 7 yıl içinde binlerce kadına ulaşıp 90 ülkeden üyeyi bir araya getiren Göçmen Kadınlar, üye sayısıyla da sosyal etkisiyle de gün be gün genişlemeye devam ediyor.
Akıl almaz AI devrimleriyle sessiz ve minik kalp krizleri geçirdiğimiz, tırnaklarımızı kemirdiğimiz günlerden geçerken milenyumun teknoloji devrimlerinden, hayatımıza ‘sosyal medya’ kavramını sokan Facebook (Yeni adıyla Meta) bilgi çağının masum aktörlerinden biri olarak kalıyordu. İnternet ortamında fan kulüpler ve forumlardan sonra ‘grup’ özelliğiyle topluluk bilincini genişleten ve kuvvetlendiren Meta’nın, özellikle Türkçe konuşulan örnekleri arasında, ev sahipliği yaptığı en kıymetli gruplardan biri Göçmen Kadınlar olsa gerek.
Göçmenlik hayatında hatırı sayılır bir süre boyunca ve beklenmedik şekilde bir sorun çözme merkezi, arama motoru ve sosyal destek platformuna dönüşen Meta’da 7 yıl önce iki Türk kadın Esra Pencereci ve Pınar Erbas Erdurmaz, ‘Göçmen Anneler’ adıyla bir grup açtılar. Kapalı bir grup olan bu topluluğun amacı, yurtdışına taşınmış Türkçe konuşan annelerin bilgi alışverişinde bulunarak, çıktıkları bu çetrefilli yolda hayatlarını bir nebze rahatlatabilmekti. Göçmen Anneler, çok geçmeden binlerce üyeye ulaştı, etkisi sınırları aşarken grup da kendi sınırlarını aşarak Göçmen Kadınlar’a dönüştü.
Bugün 90’ın üstünde ülkeden, 45 binin üzerinde kadının buluşabildiği interaktif bir platform olan Göçmen Kadınlar, gün be gün bir kız kardeşlik ağına dönüştü. Zaman zaman lokasyon spesifik fiziksel buluşmalarla, yardımlaşma çağrılarıyla, bazen anonim kalma hakkını kullanarak en samimi sırların paylaşıldığı koskoca bir grup terapisi burası.
7 yıldır dünyanın dört bir yanındaki, Türkiye kökenli Göçmen Kadınlar arasında köprü kuruyorsunuz. Bu topluluk en çok hangi noktalarda 'iyi ki' dedirtiyor?
Pınar: Esra da ben de 7 yıldır yurtdışında yaşıyoruz. Dolayısıyla, yeni göçmenlerin karşılaştıkları birçok konuyu artık geride bırakmış durumdayız. Fakat Türkiye’den yurtdışına hala yoğun bir göç yaşanıyor, bu da beraberinde bizim 7 yıl önceki sıkıntılarımızı yaşamaya devam eden ya da o dönem cevabını aradığımız soruların cevaplarını bulmaya çalışan birçok kadını gündeme getiriyor. Bu kadınlara bir yardım eli uzatıldığında, onlarla bir dayanışma sergilenebildiğinde, sosyal destek anlamında manevi bir yardım dahi sağladığında çok derin bir şükran duygusu hissediyorum. Biliyorum ki göçmen olmuş, göçmen hayatına başlamış kişilerin barınma, ekonomik geçim kaynağı yaratma, eğitim gibi çok daha hayati, elzem ihtiyaçları ilk dönemler öne çıksa da aslında arka planda insanların zorlandıkları alanlar mutlaka oluyor. Bu zaten bilimsel olarak da bilinen, farklı ülkelerden farklı ülkelere göç etmiş birçok kişinin yaşadığı ortak bir süreç ve zorlanma. Psikoloji literatüründe göçmen psikolojisi ile ilgili ‘immigrant resilience’ diye bir kavramın altı çiziliyor örneğin. Orada da hep göçmenlerin nasıl ‘resilient’ kişiler oldukları anlatılırken kavramsal olarak diğer yandan da challenge’lar vurgulanıyor. Çünkü göçmenlik insanın yepyeni bir kültürde, yepyeni bir çevrede, birçok challenge ile eş zamanlı olarak yüzleştiği bir süreç. Tam bu noktada sosyal destek ruh sağlığı açısından çok kıymetli, çok kritik bir destek mekanizması. Dolayısıyla da Göçmen Kadınlar’ın bu sosyal desteği sağlayabildiği nokta, kişisel olarak benim “iyi ki”lerimin başında geliyor.
Gönüllü bir dayanışma ağı oluştu
Grupta yoğun ve kendiliğinden gelişen bir dayanışma ortamı var
Pınar: En büyük “iyi ki”lerimden biri de bu. Göçmen Kadınlar moderasyon ekibi olarak bizim belli üyelerimiz için yürüttüğümüz projeler ya da Türkiye'den yerel sivil toplum kuruluşları, dernekler ile yıllık bazda Göçmen Kadınlar Dayanışma Platformu olarak yürüttüğümüz projelerinin yanı sıra, grup üyelerinin bireysel girişimleri ve inisiyatifleri ile bir dayanışma projesine dönüştürdükleri yardım çağrıları. Zaman zaman grupta yardım çağrısı olarak bir üyemiz tarafından paylaşılan bir post’un ardından bizim hiç dahlimiz olmadan o ülkede o şehirde yaşayan üyeler kendi aralarında organize olup bir süreç tasarlıyorlar. Çevirmenler, avukatlar, psikologlar devreye giriyor, kariyer danışmanları, dil öğrenmesi için kaynak yaratanlar derken hiç biz “Hadi yapalım” demeden zaten Göçmen Kadınlar ruhuna haiz üyelerce, tamamen gönüllü olarak çok büyük bir dayanışma sergileniyor. Örneğin daha dün Kanada/ Ontario’da trafik kazası geçiren bir gencin annesinin Kanada’dan vize alıp buraya gelebilmesi ve genç ile hastane sürecinde ilgilenilebilmesi için bir üyemiz tarafından bir yardım çağrısı yapıldı. Bu yardım çağrısı sonrası moderasyondan hiçbir yönlendirme olmadan anında üyeler tarafından bir minik dayanışma grubu oluşturularak annenin vize alabilmesi için diplomatik girişimlerde bulunuldu, anneyi havalimanından kimin karşılayacağı, hastaneye kimin gidebileceği belirlendi. Göçmen Kadınlar kurulduğundan beri buna benzer yüzlerce dayanışmaya şahit olduk ve hem bu gönüllü dayanışmayı görmek hem de buna alan alabilmiş bir platformun üyesi olmak benim için gerçekten çok büyük bir “iyi ki”!
‘Grup terapisi’ gibi bir fonksiyon kazandı
Böyle bir topluluk yaratmanın işlevi ne oldu? Öngörmediğiniz ama sonrasında GK'nın pozitif anlamda kendi maksadını aşan toplumsal ve psikolojik etkileri neler?
Pınar: Göçmen Kadınlar’ı kurmak için Esra ile yola çıktığımızda aslında daha pratik ihtiyaçlarımız vardı. Nerede ev tutmalıyız, yemeklik malzemeyi nereden almalıyız, marketlerdeki etiketleri nasıl anlayacağız, çocukları yeni ülkeye nasıl adapte edebiliriz, nasıl dil öğrenip, iş bulabiliriz gibi yurtdışına ayak bastığınız ilk dakikada ortaya çıkan daha acil ve hayati ihtiyaçlara yanıt arayarak ortaya çıkmıştı o dönemki adıyla ‘Göçmen Anneler’. Bence bunun devamında bugünkü adıyla Göçmen Kadınlar Dayanışma Platformu hem aktivist, feminist bir sivil dayanışmaya hem de alan uzmanı olan üyelerimizin, yani psikologların da söylediği gibi, psikolojik bir girişime, grup terapisi gibi fonksiyon gösteren bir sosyal destek ve psikolojik intervention’ina dönüştü. Üyelerimiz de bence bunun farkında olmadan gruba dahil oluyorlar ve gruba bağlılığı artıran faktörlerden biri de kesinlikle bu. Süreç gelişirken bizler de bunun farkında değildik ancak biraz önce de söylediğim gibi, bu psikolojik destek sağlama, yalnız olmadığın hissini verme, duygu paydaşlığı yapma ve sosyal destek sağlama hali, Göçmen Kadınlar’ın farkında olmadan ortaya çıkardığı, kendi maksadını aşan etkisidir bence.
‘Göçmen kadın katmanlı bir baskıya maruz kalıyor’
-Göçmen Kadınlar ruhunu nasıl tanımlarsınız? Hem göçmen hem kadın olmak hem yüklü bir sıfat gibi görünürken bir yandan göçmen bir kadın figürü de bana her zaman özgürlüğün sınırlarını daha da zorlamış bir kadın figürü çağrıştırıyor. Sizin bu iki sıfatı yan yana koyduğunuzda hissettiğiniz şeyleri merak ediyorum.
Pınar: Aslında ben ‘göçmen’ ve ‘kadın’ kavramlarını yan yana koyduğumda çok kesişimsel (intersectional) bir lensten bakarsak, ataerkil dünyada varlık sürmeye çalışan, bu düzene direnen, güçlü ancak katmanlı olarak dezavantajlara sahip bir kimlik görüyorum. Zaten dünyada kadın olmak çok zor. Bunun üzerine, yani dini, etnik vb. kimlik öğeleri nedeniyle birçok alanda farklı şekillerde baskıya maruz kalan kadın kimliğinin üzerine bir de göçmenlik eklendiğinde kadın daha da çetin bir mücadelenin içine giriyor. Dünyanın ataerkilliğinden yeni göç ettiğimiz ülkeler de nasiplerini aldığından, göçmen kadın bahsettiğim gibi göç ettiği coğrafyada katmanlı bir baskıya, dezavantaja maruz kalıyor. Kadının gayet geleneksel, heteronormatif bir düzende ailece göç sürecine giriştiğini varsaydığımızda da onun yine diğer eşe nazaran daha dezavantajlı konumu söz konusu oluyor. Göçmenlikle birlikte kadınların aslında kendi içlerindeki gücü fark edebilecekleri, potansiyellerini gerçekleştirebilecekleri, karşılaştıkları tüm sosyal ve kültürel engellere rağmen, bir şekilde zorlukların üstesinden gelebildiklerini gördükleri, hiçbir şey yapamadıklarını düşündükleri anlarda dahi müthiş bir mücadele sergiledikleri ve kendi kıymetli, güçlü kimliklerini ifade edebildikleri bir süreçten geçtiklerini de düşünüyorum. Elbette göçmenlik hikayelerimizde hepimiz bir şeyleri bir zamanlar başaramadık. Sonrasında da şüphesiz bu başarısızlık hissi bize kendimizi kötü hissettirdi. Böyle zamanlarda insan ister istemez kendine yükleniyor, kendi gücünü ve başa çıkma becerisini sorguluyor. Kimsenin kendini kötü hissetmesine sebep olmak değil maksadım. Bilinmesini isterim ki göçmenliğin başındaki motivasyon ve cesaret, içine girilen mücadele dahi çok kıymetli. Göç etmek hayatını değiştirmeye dair bir motivasyon taşıyor. Bu motivasyona sahip bazı kişiler aksiyon alamıyor. Bu aksiyonu alabilen kişiler tabii ki belli imkanlar ve ayrıcalıklar yoluyla da bu eylemi gerçekleştiriyor olabilirler ancak hepimiz de bu kadar ayrıcalıklı bir yerden gelmiyoruz. Dolayısıyla göçmenlik aslında bir gözü karalık da gerektiriyor.
Tüm dünya hareket halinde
TÜİK'e göre 2022'de Türkiye'den yurtdışına göç yüzde 62,3 arttı. 2023 yılının rakamlarını henüz bilmiyoruz. Biz Türkiye'deki sosyo-ekonomik gelişmelerin bu rakamlarda büyük bir öncül olduğunu düşünüyoruz ama uzun yıllardır yurtdışında yaşayan sizlerin bu temel göç yaklaşımına dair yorumu nedir? Bir yandan dünya bu kadar globalleşirken -McLuhan'ın deyişiyle dünya zaten global bir köyken- göç etmek modern bir hayat pratiğine mi dönüştü aslında?
Esra: Zaten bizim kurulduğumuz yıllarda birdenbire çok hızlı bir göçüş oldu. Çünkü Türkiye’nin ekonomik olarak çok güçlendiği yılların hemen ardından birdenbire ekonomik olarak hızlı bir düşüşün yaşandığı, IŞİD saldırılarının ve hemen ardından da darbe girişiminin yaşandığı yıllardı. Bu da ciddi bir güvenlik ve ekonomik kaygı yarattı. Bence sosyolojik bir tabanı var. İyi eğitim almış ve iyi şirketlerde çalışmaya başlamış nesil, dil biliyorlar ve nitelikli eğitimleri ve işleriyle yurtdışına taşınabiliyorlar. Psikolojik olarak da Türkiye’nin içinde bulunduğu durumla beraber, ‘Artık madem başka ülkelerde çalışabilmek mümkün öyleyse çocuklarıma ve kendi orta yaşlılığıma daha iyi bir gelecek sağlayayım’ gibi bir temeli olduğunu düşünüyorum. Ama bu tamamen etrafımda ve Göçmen Kadınlar’da paylaşılanlardan gözlemlediğim bir şey. Bu zaten sadece Türkiye’ye özgü bir durum da değil. Tüm dünyada da 2000’li yıllarla başlayan ve 2010’larla çok artan, gelişmekte olan ülkelerden gelişmiş ülkelere ciddi bir göç var. Tabii orada savaştan, yoksulluktan ve kuraklıktan kaçan ülkeler de var ama Türkiye’nin içinde bulunduğu durumda olanlar gibi de var. Doğu Avrupa’dan Batı Avrupa’ya, Güney Avrupa’dan Kuzey Avrupa’ya göç de bir yandan çok arttı bu dönemlerde. Bunun günümüzde giderek artması, dünyanın global bir köy olmasıyla ilgili bir şey. Aslında bizden belki iki nesil önce köyden kente göç neyse onun gibi bir şey oldu bizim için de. Benim ailem 2 nesil önce Tokat’tan İzmir’e taşınmış mesela. Bu onlar için çok büyük bir değişimmiş. Şimdi bir ülkeden diğerine taşınmak da bizim için köyden şehre taşınmak gibi bir şey aslında. Bizim çocuklarımız için bu çok daha sıradan olacak. Artık uzayda koloni mi kurarlar bilmiyorum ama belki de her ay başka bir ülkede yaşadıkları daha esnek, daha değişken bir hayatları olur.
“Göçmen Kadınlar’ın en büyük projesi kendisi”
-Göçmen Kadınlar olarak hayata geçirdiğiniz en büyük proje neydi? Hayata geçirmeyi düşündüğünüz yeni projeler neler?
Esra: Farklı STK’larla beraber yürüttüğümüz birçok proje var ama ben bu soruya cevap verirken bu ortaklıklardan herhangi birini seçmek yerine, Göçmen Kadınlar platformunun kurulması ve bu kadar insanın bir araya gelmesi, -katılanlar katılmayanlar olsa da- bizim herkese benzer bir mesafede durduğumuz ama bir yandan da kendi duruşumuzu koruyarak bu kadar çok insana kendi sesini duyurmayı ve başkalarını duyma olanağı vermemiz. Bence aslında Göçmen Kadınlar’ın en büyük projesi kendisi. Bir de bitmiş bir proje değil. Bir anne Facebook grubu olarak kuruldu sonra çok farklı mecralarda bir kadın dayanışma platformuna dönüştü. Offline’da bir sürü buluşmalar gerçekleşti. İnsanların kendi yaşadıkları, taşındıkları şehirlerde Göçmen Kadınlar üyelerini bulmaları, sanki daha önceden tanıdıkları bir insanı bulmuşlar gibi hissetmeleri… bu çok kıymetli. Projenin kendisi bu yani ve inşallah bundan sonrasında da bir STK’ya dönüşmeyi umuyoruz. Henüz bitmiş bir proje değil ama güzel bir aşamada olduğumuzu düşünüyorum.
Göçmenlikte en çok zorlanılan deneyim: Yurtdışında tek başına çocuk yetiştirmek
Göçmen Kadınlar çeşitli araştırma ve anketlere de ev sahipliği yapıyor. Biraz bu araştırmaların ve anketlerin kapsamından, çıkan sonuçlardan bahseder misiniz?
Esra: Çok numerik olmasa da insanların en çok zorlandığı zamanlar, geniş aileleri yanlarında yokken yurtdışında çocuk yetiştirmek. Psikolojik olarak zorlandıkları dönemlere baktığımızda Türkiye’deki yakınlarının düğünlerine ve cenazelerine gidememek de karşımıza çıkıyor. Irkçılığın en çok yaşandığı ülkeler olarak başta Avusturya olmak üzere, Orta Avrupa ülkeleri, özellikle Almanca konuşulan ülkeler olarak çıkmıştı. Geri dönmeyi düşünenler ise sayıca çok az çıkmakla beraber yakın zamanda yurtdışına taşınanların geri dönme istekleri, daha eskiden taşınanların geri dönme isteklerinden çok çok daha azdı. Biz de bunu şöyle yorumlamıştık: İnsanların Türkiye’den taşınırken bıraktıkları Türkiye çok farklı ve ülke giderek daha kötüye gittiği için yakın zamanda taşınan insanların daha temelli taşınma ve bir daha geri dönmeme motivasyonu daha yüksek çıkmıştı. Bir de küçük çocuğu olanların geri dönmeme motivasyonları daha fazla. Çünkü herkeste biraz 60 yaşından sonra emekliliği Türkiye’de geçirmek gibi bir eğilim vardı.
Göçmen Kadınlar Facebook Grubu linki: https://www.facebook.com/groups/gocmenanneler/
Göçmen Kadınlar Instagram hesabının linki: https://www.instagram.com/gocmen.kadinlar/