Birleşik Krallık’ta parçalar birleşti
Bankacı, mühendis, akademisyen, finansçı… 20 yıldan fazladır İngiltere’de yaşasalar da kalpleri hâlâ Türkiye için atan bir arkadaş grubunun kurduğu Turkey Mozaik Foundation yarattığı büyük sinerjiyle onlarca sivil toplum kuruluşuna kaynak yaratmayı başardı
Türkiye’den İngiltere’ye göçenlerin sayısı yüzbinlerle ifade edilse de Türkiye’deki sivil toplum kuruluşlarına kaynak yaratabilmek için kurulan ciddi bir organizasyondan bahsetmek pek mümkün değildi. Ta ki 2017’de Turkey Mozaik Foundation kurulana kadar… Kariyer sahibi, başarılı, duyarlı,
gözü-kulağı hâlâ Türkiye’de olan bir yakın arkadaş grubunun kendi ifadeleriyle bir ‘görev’ bilinciyle harekete geçmesiyle başladı her şey. Çalışmalar, toplantılar, Londra’daki saygın hukuk kurumlarından alınan pro-bono danışmanlıklar ve en önemlisi oradaki Türk toplumunun gönülden desteğiyle ‘mozaiğin parçaları’ hızla birleşti. Bugün hak temelli bir yaklaşıma sahip, ekip içinde ve bağışçılar arasında herhangi bir hiyerarşik yapı olmadan yüzbinlerce poundluk kaynak toplamayı başarmış, Türk toplumunun gözbebeği haline gelmiş bir kuruluş Turkey Mozaik. Nilüfer Atalay ve Oya Tabağ Karadoğan ile merak ettiklerimizi konuştuk.
Hem kişisel hikayenizi hem de Turkey Mozaik’i kurmaktaki motivasyonunuzu anlatabilir misiniz?
NİLÜFER ATALAY: Ben, 2000 yılında bursla geldim Londra’ya. Hep karşılığında bir şey yapma niyetim vardı. Sosyal sorumluluk projeleriyle ilgili radarım hep açıktı. Memleket meselelerini dert edinen arkadaş grubumuzda konuşmalarımız hep bir yerde, Türkiye’deki gençlere burs versek, çocuklar için okul yaptırsak gibi konulara bağlanıyordu. Toplum Gönüllüleri Vakfı’nın eski Genel Müdürü, sivil toplum dünyasında oldukça tecrübeli olan Yörük Kurtaran’ın Londra’ya taşınmasıyla aramızdaki bu konuşmalar bir amaca dönüştü. Ben bankacılıktan geliyorum, Oya mühendis, Ergem çevre konusunda aktif ve uzman bir arkadaşımız, İpek akademisyen ve ekonomist, hiçbirimizin sivil toplum tecrübesi yoktu. Fakat sivil topluma aktarılabilecek belli bir ‘skill set’imiz vardı sanırım ve iyi öğrenciler olduk.
Arkadaşlarla konuşmalarımız hep bir yerde, gençlere burs versek, okul yaptırsak gibi konulara bağlanıyordu.
OYA TABAĞ KARADOĞAN: Biz hepimiz, 20 yıldan fazladır yurt dışında yaşıyoruz. Yetişkinlik hayatımızın büyük kısmını Türkiye dışında geçirmişiz. Bence bizim ortak özelliğimiz Türkiye’yi çok sevmemiz. Gözümüz, kulağımız hâlâ orada. Soma faciası haberini aldığımız sabahı hiç unutmuyoruz. Elimiz kolumuz bağlı, ‘Bu acılara nasıl merhem olacağız?’ sorusuyla baş başa kaldığımızı hatırlıyorum. Başlangıç noktalarımız arasında bu, çok önemli bir sebep ve motivasyon. Başka bir konu da şu: Eşim finansçı. Her yıl çalıştığı yer ‘Sizin adınıza istediğiniz bir yardım kuruluşuna 2 bin pound vereceğiz’ diyorlardı. Biz bu bağış paralarını Türkiye’ye ulaştırmanın yolunu bulamıyorduk. İngiltere’de kuruluşların, şirketlerin yaptığı ‘Gift aid matching’ler gerçekten çok büyük miktarlara ulaşıyor ve ‘Hindistan’a, Pakistan’a, Afrika’ya giden çok büyük bağışlar var. Neden Türkiye bunlardan yararlanmasın?’ diyorduk hep..
‘Bir yardım organizasyonu kurduk’ diye birdenbire ortaya çıkıp destek istemek kolay olmasa gerek…
NİLÜFER ATALAY: Aslında bir anda olmadı. 2016’da konuşmaya başladık, 2017 yılı boyunca çalıştık. Biz kimiz, kendimizi nasıl anlatacağız, amacımız, vizyonumuz ne? Bir karar aldık ve ‘Kim olduğumuzu desteklediğimiz kurum ve kişilerle anlatacağız’ diyerek yola çıktık. Ocak 2018 ‘de açılış gecemizde kendi arkadaş grubumuz olarak desteklediğimiz üç kurumla sahneye çıktık. Temiz Giysi Derneği, Koruyucu Aile Derneği ve Barış İçin Müzik Orkestrası… Yörük’ün kurucusu olduğu Sivil Toplum İçin Destek Vakfı ile çalışarak, Türkiye’deki sivil toplum oyuncularıyla ilgili bilgiyi onlardan aldık. Sonraları büyüdükçe tematik fonlar üzerinden çalışmaya başladık. Çocuk fonu, toplumsal cinsiyet eşitliği fonu, kültür sanat fonu, çevre ve sürdürülebilirlik fonu ve konularında uzman önemli partnerlerle çalıştık. Örneğin kültür sanat formunda İKSV danışmanlığıyla hibelerimizi yönlendirdik. Dolayısıyla biz belki bir arkadaş grubu olarak başlamışken kurumsal partnerlerle aldığımız danışmanlıklarla, verdiğimiz hibelerle, yıllar içinde acil durum fonlarımızla kurumsallaşma yolunda ilerledik. İzmir Elazığ depremleri, orman yangınları, COVİD dönemi, mülteci krizinde de fonlar verdik. İngiltere’deki altyapıyı profesyonel geçmişimiz, biraz kişisel kontaklarımız ve bu işi hakikaten nasıl canla başla yaptığımızı görüp, destek vermek isteyen profesyoneller sayesinde etkin kullanabildik. Finans geçmişimizden gelen yatırım, sorumluluk ve güven duygusunu iyi biliyoruz.
Uzakta olmak, destek vereceğiniz projeleri seçme açısından bir zorluk yaratıyor mu?
OYA TABAĞ KARADOĞAN: İlk dönemlerde Türkiye’deki STK’ları tanımak için sık sık ziyaretler gerçekleştirdik. Mesela, Sivil Toplum İçin Destek Vakfı’nın bir yönetim kurulu toplantısına gittik. Orada ben gerçekten büyülendim. Çünkü Türkiye’de bu kadar güzel işler yapan insanlar olduğunun farkında değildik. Biz uzaktan ancak çok büyük derneklerin, vakıfların faaliyetlerini görebiliyoruz. Çünkü onların kurumsal iletişim kapasiteleri var. Bu nedenle Türkiye’ye her yıl saha ziyaretleri düzenliyoruz. Hem kendimiz gidip görüyoruz hem de donörlerimizi de davet ediyoruz. Yine de sahada olan anlık değişim ve ihtiyaçlar için 10-20 kişi arasında değişen bir danışma kurulu oluşturduk. Hangi alanlarda kaynak yaratmaya öncelik veriyorsunuz?
OYA TABAĞ KARADOĞAN: Anlık acil ihtiyaçların haricinde kökten çözüm yaratmaya yönelik projelere fon desteği vermek de bizim için çok önemli. Mesela cinsiyet eşitliğinde bir sığınma evine de destek veriyoruz ama bir farkındalık projesine de bağış yapıyoruz. Farkındalık projesinin direkt etkisini görmek her zaman çok çabuk olmayabiliyor. Ama aslında sistemik, kök soruna hitap eden ve onu çözmeye yönelik projelerin de uzun vadede çok etkisi olduğunu görmeye başladık. 2-3 katman aşağıda olan yardımı biz şimdi yapmazsak kim yapacak diye düşünüyorsunuz.
NİLÜFER ATALAY: Bizim ilk günden beri söylediğimiz şu: Bizi ayıran değil birleştiren şeylere odaklanıyoruz. İnsana, çocuğa, kadına, kırılgan gruplara fayda sağlamak için çalışıyoruz. Hepimiz eşit küçük mozaik taşları olarak bir araya geliyoruz. Bizde arkada bir kurum ya da büyük bir söz sahibi bağışçı, herhangi bir hiyerarşi yok. Herkesin bir poundu bile çok değerli diyerek yola çıktık. Herkesin bağışı, desteği miktardan bağımsız- eşsiz ve ölçülemeyecek, karşılaştırılamayacak kadar değerli.
6 Şubat depreminde çok hızlı aksiyon aldınız ve ciddi miktarda bağış topladınız. O süreci ve sonrasını anlatır mısınız?
NİLÜFER ATALAY: Kahramanmaraş depremi olduğunda biz tecrübe olarak hazırdık sanırım. Hızlı hareket ettik ve depremin ilk günü acil hibe göndermek için çalışmaya başladık. Kampanyamız da inanılmaz büyük bir etki yarattı. Ufacık kafelerdeki QR kodlardan sokaklarda yiyecek standı açmaya, en büyük kurumların yardım fonlarındaki 100 binlerce pounda kadar bağış aldık ve bunlar tamamıyla buradaki toplumun harekete geçmesi, eksik olmasınlar, bizi adres göstermesiyle oldu. BBC’ye bir kafede çalışan kardeşimizin tavsiyesi sayesinde çıktık ve bu kampanyamız için büyük bir fayda yarattı.
OYA TABAĞ KARADOĞAN: Nasıl bir kelebek etkisi yaşadığımızı şu örnekle de anlatabiliriz. 10 yıl önce eşim Yalın, iş ortamında biriyle tanışmış. Aralarında bir yardımlaşma olmuş. Sonrasında bağlantı kopmuş. Bu kişi finans sektöründe yükselmiş. Depremden hemen sonra Mozaik’i duyunca inceleyip Yalın’ı ekipte görmüş. Tanıdığı C level yönetici olan 300 kişiye ‘Eğer bağışlarını yönlendirecek bir yer arıyorsan budur adresin!’ diye tek tek mesaj atmış. Bu mesajlardan birini alan bir CEO, çocuğuna bakıcılık yapan üniversite öğrencisi Türk genç kızımıza ‘Sence kime bağış yapalım?’ diyor. O da ‘Mozaik’ deyince CEO hem kurumsal bir tavsiye olarak hem bireysel tanıdığı birinden bizi duyuyor ve tam olarak mozaiğin iki parçası birleşince ortaya 500 bin poundluk bir yardım çıkıyor. 10 milyon TL’lik, sahaya gidecek bir bağış bu. Tam anlamıyla bir kelebek etkisi.
Burs için yapacağı konseri Mozaik yararına çevirdi
NİLÜFER ATALAY: Deprem sonrası Turkey Mozaik Foundation yararına çeşitli organizasyonlar yapıldı. Bunlardan biri, tüm gelirleri Mozaik’e aktarılan müthiş Mor ve Ötesi konseriydi. 15 Nisan’da buradaki kültür sanat dünyasının ası Türkler bir araya geldi ve Sounds of Solidarity, Communion Music bir araya gelerek Turkey Mozaik ve War Child yararına unutulmaz bir bağış konseri düzenlediler. Royal Albert Hall’daki konseri 5 bin kişi mesaj atıp destekledi. Pek çok sanatçının yer aldığı gecede Olivia Colman, bir Nazım Hikmet şiiri okudu. Bunlar bizim için gerçekten ‘sürreal’ diye tabir edeceğimiz türden olaylardı. Ama sanırım Turkey Mozaik’in gücü mozaik taşları gibi he türlü desteği bir araya getirmesinde. Müthiş yetenekli bir piyanist olan Can Arısoy burs desteği için planladığı 30 davetli için konserini depremden sonra Turkey Mozaik yararına çevirdi. Bizim için o konser de Royal Albert Hall konseri gibi, ölçülemez değerde.
Not: Bu içeriğin orijinalini ve derginin tamamını aşağıdaki bağlantıdan PDF olarak görüntüleyebilir veya bilgisayarınıza indirebilirsiniz. https://www.linkingbridge.net/post/tumsayilar-pdf