top of page
Writer's pictureeditor

Yaşantımızı ajandalar yönetiyor

Updated: Nov 14

Lüksemburg’daki iki büyük uluslararası kurumda üst düzey yöneticilik yapan Ebru ve Okan Yalçın, ‘yabancı’ olmanın getirdiği potansiyel engelleri çok çalışarak aşmış, alanlarında en üstlere çıkmayı başarmış iki isim. Almanya doğumlu çift, en çok iş seyahatlerini takvime bağlamakta zorlandıklarını söylüyor .

Almanya’da doğup büyüdünüz. Bize Lüksemburg'dan önceki yaşamınızdan bahseder misiniz?


Ebru: Ben Almanya’nın Oberhausen şehrinde doğdum. Liseyi bitirene kadar ailemle orada yaşadım. Ardından üniversite için Giessen şehrine yerleştim. Hukuk okudum orada ve okulumu 3 buçuk sene içinde tamamladım. İlk devlet sınavını orada verdim. Avukatlık yapabilmek için Almanya’da iki devlet sınavından geçmeniz gerekiyor. Bunun için de Giessen’den sonra Koblenz şehrine taşındım. Oranın yüksek bölge mahkemesinde farklı bölümlerde iki sene stajyer avukat olarak çalıştım ve ikinci devlet sınavını da başarılı bir şekilde geçtim. Aynı zamanda Bochum Üniversitesi’nde ticaret ve vergi hukuku ile ilgili yüksek lisans yaptım.


Okan: Frankfurt’ta doğdum ve okul hayatım orada geçti. İlkokuldan sonra meslek lisesine gittim. Orta 3. sınıftayken öğretmenimin teklifi üzere okulun matematik yarışmasına katıldım ve birinci oldum. Ardından Hessen eyaletinin matematik yarışmasına katıldım ve orada da birinci oldum. O zamanlar matematik ile ilgili bir meslek yapmaya karar verdim. Bu yüzden meslek lisesinde ticaret ve ekonomi bölümünü seçtim ve oradan mezun oldum. Mezun olduktan sonra Frankfurter Sparkasse bankasında stajyer bankacı olarak başladım ve finans sektörü ile ilgili eğitim aldım. Bankanın çeşitli bölümlerinde görev alma şansım oldu. Stajyerlerin arasından banka performansı üst düzeyde olanlar için özel eğitimler ve burslar veriyordu. Böylece finans okulunda yüksek lisans yapma hakkını kazandım. Bankadaki stajımı iki sene içinde takdir belgesi ile tamamlarken, yüksek lisans eğitimime iş hayatıma paralel olarak devam ettim. 2000 yılında Lüksemburg´da bir Alman bankasının private banking bölümünde müşteri temsilcisi olarak başladım ve Lüksemburg’a sınırı olan Trier şehrine taşındım. Her gün oradan Lüksemburg’a çalışmaya gittim.

 

‘Yabancı olunca yükselmek için

daha fazla çalışmanız gerekiyor’

 

Kariyer hedefleriniz nelerdi? Şimdiki mesleklerinizi seçmeye nasıl karar verdiniz?


Ebru: Lise hayatında herhangi bir haksızlık gördüğümde çok üzülüyordum. Güçlünün zayıfı ezmesini kabul edemiyordum. Daha idealist görüşlerim vardı o zaman. Dünyaya az da olsa adalet getirmek istiyordum. Bu yüzden erken yaşlarda hukuk okumaya karar verdim. Ancak hukuk okumaya başladıktan sonra şirket kanunları ve uluslararası çalışmak ilgimi çekti. Türkiye ve Almanya arasında iş birliği yapan şirketlerde çalışmayı düşündüm. Türkçe ve Almanca dillerimi değerlendirmek istedim. Bu yüzden üniversitede şirketler ve ticaret hukukunu ağırlıklı olarak seçtim. Hedefim uluslararası bir şirketin hukuk bölümünde çalışmaktı. Ama evlenip Lüksemburg’a taşınınca İngilizce konuşulan bir şirkete başvurmak istedim. Fransızca konuşamadığım ve kanun dili ağırlıkla Fransızca olduğu için burada hukuk bölümünde çalışamam diye düşündüm. 2004’te PwC şirketinde vergi bölümünde başladım. Bir şekilde hedefime ulaşmış oldum.


Okan:

Almanya’da yabancı olunca başarıya sahip olmak isterseniz daha fazla çaba göstermeniz gerekiyor. Onun için ben her zaman diğerlerinden daha fazla çalışmam gerektiğine inandım. Yaptığım işi daima en iyi şekilde yapmaya özen gösterdim ve o işin uzmanı olmaya çalıştım. Lüksemburg‘da iki üç sene çalıştıktan sonra Londra‘ya veya Singapur‘a giderim diye düşünüyordum. Oradan da başka bir yere.


Ama Lüksemburg‘da işimde terfi ettikten ve güzel bir çevre edindikten sonra burada daha uzun kalacağımı fark ettim. Ve eşim geldi yanıma, tabii ki planlarımı tekrar bir gözden geçirmem gerekti.


‘Çalışma kültürü Almanlardan farklı’


Lüksemburg'da yaşamakla ilgili fikirleriniz ve ilk yerleştiğinizdeki izlenimleriniz nelerdi?


Ebru: Lüksemburg küçük şirin bir ülke. Almanya’ya sınır olmasına rağmen bir gün burada yaşayacağımı hiç düşünmedim. Ama sevdim. Temiz, sakin ve expat’ların çok olduğu bir ülke. Avrupa Birliği’nin kurucu üyelerinden biri ve önemli enstitüleri var burada. Avrupa Birliği Mahkemesi, Avrupa Yatırım Bankası, Avrupa Yatırım Fonu, vs. Bu yüzden ülke olarak eğitim, iş ve kültür açısından çok değerli ve kaliteli. Şaşırtan belki bir konu vardı, o da buradaki yaşam maliyeti. Almanya’daki fiyatlarla mukayese edince burası ilk önce pahalı geldi bana. İlk zamanlar her hafta sonu Trier’e gider orada alışveriş yapardık. Ama zamanla alıştık.


Okan: Frankfurt’taki yasam akışından sonra, burası bana çok sakin geldi. Akşam belli bir saatten sonra restoranlar, marketler kapalı. Ama güvenli, temiz ve yaşam seviyesi yüksek olan bir ülke. Belediye ile işim olduğunda orada çalışanlar bana çok yavaş geliyorlardı. Lüksemburg halkı genelde rahat bir millet, pek sıkmazlar kendilerini. Alman bir eğitimden gelince iş yerinde bazen zorlandım. Ben işlerin çabuk çabuk ilerlemesini isterken arkadaşlar rahat davranıyorlardı, ki bu kadar sene sonra halen pek alışmış olduğum bir çalışma ritmi değil.


Çocuklar dört dille büyüdü


Çocuklarınız nerede doğdu? Lüksemburg çocuklar açısından nasıl bir ülke?

Ebru: İki çocuğumuz da Lüksemburg’da doğdu. Kızımız 14, oğlumuz 11 yaşında. Her iki doğumdan sonra annelik izni kullandım ve yaklaşık 10 aylık iken ikisi de kreşe başladı. Ayrılmak çok zordu ama iş hayatını da özlemiştim. Çocuklarımız küçük yaşta bağımsız olmaya başladılar. Lüksemburg’da farklı okul sistemleri var. Devlet okullarının yanı sıra Fransız okulları, International School, European School diye seçenekler var. Biz ama çocukları devlet okuluna vermeye karar verdik. Hem dil açısından daha yararlı olacağını düşündük. İkisi de Lüksemburgcayı anadili gibi konuşuyor şu an. Aynı zamanda Fransızca dili ile de büyüdüler. Almancayı evde zaten öğrendiler. Türkçeyi çok iyi konuşmasalar da anlıyorlar. Yani demek istediğimiz, dil öğrenme açısından Lüksemburg çok avantajlı. Onun dışında çocuklar için türlü aktiviteler imkanları var. Örneğin kızımız şu an orta ikide ve okul haftaiçi ücretsiz farklı aktiviteler sunuyor. Mesela fotoğrafçılık üzerine, yemek yapma, çeşitli spor faaliyetleri, resim yapma, dijital medya vs. Çocuklar için böyle geniş kapsamlı imkanların olması gerçekten çok faydalı ve önemli.


 

Hangimiz, ne zaman, nerede olacağız?

 

Şu an hangi kuruluşta, hangi pozisyonda çalışıyorsunuz? İş-aile dengesini nasıl sağlıyorsunuz?


Ebru : Finansal hizmetler sektöründe çalışıyorum. Yaklaşık 18 sene PwC’de danışman olarak çalıştıktan sonra, 2022’de 20 ülkede ofisi olan Columbia Threadneedle Investments şirketine geçtim. Halen Threadneedle Management Luxembourg adı altındaki yatırım yönetimi şirketinde ‘conducting officer’ denilen pozisyonda çalışıyorum. Üst düzey yönetimde beş kişiyiz ve herkesin sorumlu olduğu bir bölüm var. Her birimiz bölümümüzle ilgili denetimler yapıyoruz ve ilgili raporları yönetim kuruluna ve Lüksemburg Mali Sektör Denetleme Kurumu’na (CSSF) gönderiyoruz. Benim bölümümle ilgili tüm konulardan ben sorumluyum. Yanı sıra şirketin şubelerinin denetiminden de sorumluyum. Avrupa’da sekiz şubemiz var ve bunlarla düzenli toplantılar yapmam gerekiyor. Bu nedenle sık sık iş seyahatindeyim. Eşim de sık sık iş seyahatine çıkıyor. Dolayısıyla bizim yaşantımızı ajandalarımız yönetiyor gibi. Sürekli ‘hangimiz, ne zaman, nerede?’ diye plan yapmamız gerekiyor çünkü çocuklar var. Birimiz iş seyahatinde olurken diğeri çocukların yanında oluyor. Pandeminin tek avantajı evden çalışabilmek oldu. Şirketimiz haftada iki gün evden çalışma izni veriyor ve bu günler bizim için çok değerli. Evet, sorumlulukları ağır bir iş ve pozisyon ama işimi seviyorum. Çocuklarıma, özellikle kızıma, iyi bir örnek olmak istiyorum. Başarılı ve çalışan kadın modelleri çok önemli bence.


Okan: 2006 senesinde Banque International a Luxemburg (BİL) bankasında başladım. 2020 yılından beri Multi Family Office & Professional Intermediaries departmanın müdürüyüm. Ekibim 11 kişiden oluşuyor. Uluslararası olarak çalıştığımız için tüm Avrupa, Dubai ve Türkiye’deki müşterilere bankacılık hizmeti sunuyoruz. İş tempom yüksek, günlerimin 10-12 saati ofiste geçiyor. Onun dışında hafta sonları da bazen müşterilerle işlerim oluyor. Sorumluluğu ağır olan bir pozisyonum var. Baktığımız yatırımlar çok yüksek, müşterilerin, yönetimin beklentileri var. Belirli raporlar sunmam gerekiyor. Aynı zamanda ekibin performans görüşmeleri, değerlendirmeler, vs. Yani boş olduğum günler yok denecek kadar az.

 


Recent Posts

See All
bottom of page